
OLAYLARIN ARDINDAN :
GÜLMEK..
Yazan : NUMAN BAYRAKTAROĞLU
Her an, her yerde, gülen mahluklara rastlamak mümkündür. “Mahluklara,,” diyorum, çünkü : insanlardan başka ve insanlar gibi, diğer yaratıklarda gülerler. Mesela; bir yılan dahi, fakirinin flüt nağmeleri karşısında kıvrıla kıvrıla güler. Arslan’ın da, yakalamak üzere olduğu ceylanı gördüğü zaman güldüğü gibi…
Gülmek, bilindiği gibi; olayların, yaratıklar üzerindeki tesirinden dolayı, yüzdeki organlar üzerinde meydana gelen hoş çizgilerden ileri gelir ve esası da odur.
Tül bir perde arkasından, ay gibi bir yüz ve ceylan bir bakıştan sevgililere yöneltilen bir gülüş vardır; buna tebessümle gülme arasında bir isim bulmak lazım gelir. Bu tebessüm aşığının durumuna göre kavuşma imkanı yoksa öldürücü ve kahredicidir. Eğer vuslat müjdeleri vermekte ise bu coşturucu, sarhoş edici ve yine bir nevi öldürücüdür. Bu tebessümle ceylan gözlerde parlaklık, derinlik ve tatlılık hakimdir. Bu durumda gülme merkezi zaten gözlerdir.
Buna yakın bir gülme tarzı vardır. Bunda, gözler yine manalıdır. Dudaklar hafif elipsle kıvrılır, yanaklar azıcık gamze yapar, bakışlar daha ziyade bir yöne çevrilidir ve umumiyetle ağız kapalıdır. Gözler, parlak değil sadece acı bir hüznü ifade eder. Bunada “acı tebessüm” denir.
Bu gülüşlerin ikisi de çekici, ikisi de asil ve ikiside kıyasıya özlenen gülüşlerdir. İnsanlar, gün olur, tüller arkasında ki ceylan gözlerin pırıltısıyla aylarca erir kavrulur, yılların ötesinden onun özlemini çeker, onu kalbinde yaşatır. Gün olur; bir acı tebessümün etkisiyle kıvranır, onun acı e hüzünlü tesirinden kurtulamaz.

Birde, heryerde, her zaman rastladığımız gülme tarzı vardır. Ağız alabildiğine açılır ve gülenin bademcikleri ile küçük dilini görürsünüz. Baş ekseriye arkaya kalkık ve eller kasıklarını dövmekle meşguldür. Yüz, tamamen şeklini kaybeder, gülenin maksadına göre ya çok kızarır veya aklaşır. Gözlerde mana yoktur, belki biraz ıslaklık belirmiştir. Zaten böyle gülmelerde ekseriya gözler kapanırda. Bu gülüşü; gülenin ciğerlerinin kapasitesi ve insanlığının derecesine göre yüzlece metre ötelerden duymak kabildir. Bunada “kahkaha” denir. Böyle gülen kişiler cemiyette sayılıdır. Bunların niçin ve ne zaman güldükleri, gülecekleri bilinmez. Bunların arasında, ağlanacak olaya gülen, gülünecek olaylara da öylesine ağlayan pek çok bulunur. Böyle gülüşmelerde ve günlerde, nadiren samimiyete rastlanır.
Bir gülme daha vardırki aziz okurlarım; bilirim, hepiniz, böylesiyle karşılaşmaktan korkar ve böyle gülmekten çekinirisiniz. Bunda; dudaklar büzülür, yüz hatları karışıktır ve nihayet gözler donuk ve karanlıktır. Böyle bir gülüşle karşılaşınca, insanın içinde bir ürperme belirir, ve oradan uzaklaşmak hemde arkaya bakmadan kaçmak gelir içinizden, bunada “sırıtmak” denir. Böyle gülenlerin çoğu insan şeklinde olmakla beraber ruhen insanlık seviyesine çıkmış “geri” yaratıklardır. Tanrı bunları insanların arasına mihenk taşı olsun diye göndermiştir.
Gülmenin, sadece yüz ve organlarına ait olduğunu söylemiştik değil mi, hayır aldanmışız. Cemiyetimizde, muhtelif sebeplerden muhtelif yerleri (uzuvları) gülen insanlar pek çoktur. Avını boğazlamak üzere olan katilin parmakları; müşteriyi kazıklarken esnafın cüzdanı; kocasını aldatırken kadının vicdanı; adil bir karardan sonra Yargıcın kalbi; aşığına sevda dolu bir mektup yazdığı zaman sevdalının gönlü ve oturacak bir koltuk buluncada “sözde politikacı”nın oturacak yerleri güler. Bunlar, maksatlarına göre; ya kahkaha, ya tebessüm, ya acı tebessüm veya sırıtma şeklinde tezahür eder.
İşte sayın okuyucularım; gülüş vardır; azgın topluluğu bir anda meleklere çevirir, gülüş vardır; melekleri katil eder, gülüş ardır; insanları yerin dibine geçirir ve gülüş vardır; bir parlayışla gönüllere huzur ve sükun verir.
Tanrım, bunların kötülüklerinden bizleri korusun.
19 Nisan 1961
Darıca, Kocaeli, Türkiye
Numan Bayraktaroğlu
